5 Mart 2009 Perşembe

KENDİMCE SÖYLEŞİLERİM

Kendimle Söyleşim -1- / Bir Garip Yolcu

'Senin için, sana dair,senden gelen bende kalan nice duyguları yazmak isterdim ama, ama kırıldı kalemim.'dedi.'Deli gönül bilseydi keşke nasıl ve nice olduğunu, neler vermezdim.'dedi. Dedi de boğazına koca bir yumruk düğümlendi. Yitip gitmişti işte, hiç dinlemeden, konuşmasına fırsat vermeden...'Yüce dağlara sorsam, der mi ki bana bu nedensiz yok oluşunu? ' derken; 'Yok, sen yok olma da tek ayrı ol benden.'dedi içinden. 'Garibin ölüsünü üç günde duyarlarmış, ya benim garip gönlümün acısı? Sağır mı oldu gönlün ey sevilen? Yazık ettin.' dedi ve ağır adımlarla yol aldı karlı dağlara doğru. 'Kim demiş ki sevenler unutmaz? Bak, unutulanlarda asılı kaldım...' türküsü dilinde, bir türlü akıtamadığı gözyaşları içinde ağır aksak ilerledi...
18.7.2005

Serap ÖZALTUN
-------------------------------


Kendimle Söyleşim -2- /Sonsuzluk Kervanı Nerde?

Yüreğimin en bilinmez yerlerine bakıp da kaçan sen...Bilmez misin ki bu yüreğin her kıvrımı ayrı bir acıyla yanmış...Bastığın her yer, umutsuz bir vahadır. Sen, dokundukça kanar, kabuk bağlamamış yaralarım...Sabırla sarıp sarmaladığım özlemlerim henüz buğur buğur tüter de, kanar bir yelde bile...Oysa sen, öyle güzel hoş ve öyle narin basarsın ki gönül yollarıma...incitmeden...Gene de acır içim... Sevgisizliğin ormanında savruldum...Sevdim de...sevildim de...ama nedense iki yüreği bir araya getiremedim. Git desem gitmezsin ey yar..Sana bulaşmasın gönül yaram..Seni sarmasın acılarım... Hani hoşgörü, hani sevgi,...yok...onları bir yerlerde görmüştüm hayatımın bir deminde ama teğet geçtiler benden...ve ben bu yürek yangınında savrulmaktayım...Hani kim yaktı bu odu? ...Ne önemi var ki artık...Harabeye dönen yerde, kim divane...kim çare...ne önemi var... Desem ki sana şimdi, ' Sonsuzluk kervanı nerde? Bilir misin? O kervanın yolunu bana gösterir misin? '
16.9.2005

Serap ÖZALTUN
-----------------------------


Kendimle Söyleşim-3 / Ne Yaparsın Bensiz?

Biliyor musun ey yar...sensizliğin durgun sularında gezdim de dün, bir buruk oldu yüreğim...Seni aradım yüreğimin en mahrem köşelerinde de bulamadım gölgeni bile...Söyle yar, bunu nasıl başardın? Nakış nakış işlemişken seni ben yüreğime, nasıl ettin de buz gibi sularla eş ettin sevgini ve söyle yar, şimdi bu boşluğu hak etti mi o güzel sevda? Söyle yar, gözyaşımla suladığım şiirlerimi ben kim için okuyayım şimdi? Söyle yar, ahrette deyip de sözleştiğimizi ben nasıl unutayım şimdi ve ben, seni bu ıssız yüreğin bir köşesinde oturup anarken sen ne yaparsın bensiz?
26.9.2005

Serap ÖZALTUN
-------------------------------------
Kendimle Söyleşim -4- / 'Nerdesin? ' Diyemedim

Karanlıklarım, binbir sorunun cevabıyla karardı...Gelen her bir cevap seni benden alıp gitti de 'Nerdesin? ' diyemedim. Tek bir yıldız olsa, nurunu saçsa yeter...O ışığın yoluna kurbandır canım..Desem ki 'Bu can yoluna verse de her zerresini, sen bilirsin bendeki yerini...' Düşünceler ve duygular dağılmış evrenin sonsuzluğunda...Sevenler, sevilenler darmadağın olmuş. Ben kimim ki, sorusunun cevabı karanlıkları arttırdı...Karanlıklarda sadece ve sadece içime verdiğin huzur aydınlattı yolumu. Mutluluğu, bakan gözde görmek...Bakmasını bilmek...Kötüde güzelliği görmek...Hayatta ölümü hissedip de adımında kendine dur demeyi bilmek...Bunları bana bir bir öğrettin, yolumu ışıttın da şimdi sen nerdesin? ...Var git..Var gittiğini san...Bil ki her nerede olursan ol, yüreğimdedir yerin.
30.10.2005

Serap ÖZALTUN
--------------------------------
Kendimle Söyleşim -5- / Vuslatımız Yakındır

Akıp giden her gün seni bana daha çok yaklaştırıyor ve sen, bende kalıyorsun. Anıların en gizli köşelerinden senden bir an çıkıyor hüzne sarıldığım anlarda ve siliyor gözyaşlarımı yar...Sen olmak ne güzelmiş...ruhumu yıkadın, arıttın...özlemek uzak kaldı yüreğimden...Senin cismini görmenin bana faydası yok artık, bilesin..Sen, yüreğini bana bıraktığından beri ben...düşüncelerdeyim...Sen canımsın dediğin günden beri ben canı cana katmışım da gökteki yıldıza savurmuşum aşkımın resmini...Söyle bana ey yar...umudun tükendiğinde ne yaparsın? Söyle bana ey yar, nefessiz kaldığında ne yaparsın? Ve söyle bana ey yar, ölüme beş kala deseler, ne yaparsın? ...Ben, gözümde en anlamlısı ile gülüşlerin, beklerim yar..Bilirim ki vuslatımız yakındır...
31.10.2005

Serap ÖZALTUN
--------------------------------------

Kendimce Söyleşim - 6- /Erdem

-Ne isen, odur yansıyan.- 'Erdem denen fazileti, yüreklerine sultan yapamayan nice aciz yürekler, sadece alkışlarlar yüreği kocaman insanları da, kendileri bir adım atarlarken beyinleri durdurur bencillikleriyle onları ve onlar, bilinçsizce hala alkışlarlar erdem krallığında olanları, kendi küçüklüklerini unutarak.' Serap Hoca Erdem deyip durdum, düşündüm bir an. Satılmışken dürüstlük, kalmışken kapı dışında yürekten gelen güzellikle; vatan, kutsallar arasından çıkmışsa gönlünde insanın; çifte vatandaşlıklar güldürüyorsa gönülleri...Ne deyim ki ben! .. Bayrağın al rengine kurban olana, burun bükenler varsa ve bir okulun önünden geçenler, duyduğu marşla hazırola geçtiğinde alaylı bir ifadeyle bakanlar, kahve sohbetlerinde en büyük miliyetçi rolünü oynuyorsa; boynumdaki madalyon gibi bir o yana bir bu yana dönüyorsa insanın yüreği...Kanar, kanar bu can onlarla aynı toprağa basmaktan. Ne ki erdem? Erdem, şereftir; faziletin darağacına asılmamış halidir. Yüzyıllar ötesinden, savura savura eteğini Altayların topraklarına gelip de şöyle bir edayla kütüphanelere kurulan klasiklerimizdeki Türkçeye burun bükenleri görünce -yere düşen ekmeği öpüp de başına koyan gibi- sahip çıkmaktır diline. Erdem, diliyle inancıyla adam gibi adam olmaktır tüm insanlığı kucaklarken ve dimdik durabilmeyi bilmektir insanlık adına. Bastığı toprak adama hesap sorar, bunca insan bu topraklarda büyüdü de yürüdü de baş eğmedi riyaya. Eğmesin başını da yaşasın erdem. Koyduğunda cebine liraları, eli yanmamalı insanın. Helalinden koydukları kursağına da helalinden girmeli ki huzurla çıksın yuvasının dumanı. Söz bükmesin boynunu, erdem bükmüşken onca.
16.1.2007

Serap ÖZALTUN
----------------------------------------

Kendimce Söyleşim - 7-/ Yüreğe Dair

Ilık bir yaz günü...Ezanın ardından nura yüz sürenler açtılar ellerini dileklerini sıraladılar sessizce. Nasip... Güller dolu her yer, güller...Ayna olsa yürekler, görsek insanın özünü, dil ile söylenenin yürekteki yerini ölçsek, biçsek ya da tartsak...Bilsek insanın değeri ne ya da önce kendimize bir baksak ne kadar benciliz, ne kadar fedakar, ne kadar özü sözü bir, ne kadar cimri, ne kadar benciliz... Gecenin karanlığında da huzuru bulanlardan olanlara ne mutlu. Karanlıkları vicdan yüküne ortak edenlerin utancı, gün ağarınca ne renk olur ki insanın yüzünde. Duy kendi yüreğinin sesini, elinle verdiğini dilin diyor mu...Sencileyin gönül yolcuları gülün yaprağından medet ummayı bilmiyorsa ağlasın. Bir gül yaprağındaki rayihaya, güzelliğe hayran olurken binlerce gülleri ezdiğimiz bu dünyada hakkımız var mı ki sabahın nurunda dua etmeye...Bilinir mi ki pişmanlığımız ne kadardı, bilinir mi ki yediğimiz lokma bizden hesap soruyor mu...Sanırım, ellere tuttuğumuz ayna hep bize dönük olmalı, belki o zaman vardığımızda başımız yerde olmaz o divanda. Sağlıcakla kalıp da akıldan ve vücudunun azalarından yoksun olanlara şifa dilemeyi unutmamayı da öğrenmeli. Daha ne çok şey var bilinmesi gereken, söylenmesi gereken, unuttuğumuz... Yüreğiniz ak pak olsun.
15.6.2007 05.20

Serap ÖZALTUN
---------------------------
Kendimce Söyleşim -8- Silkin ve Yaşa


Hayatımın kaldırım taşları yerinden oynuyor. Ne zaman bir adım atsam her sarsılan taşta içimin acıları başını çıkarıyor ve derin bir sızı kaplıyor bedenimi. Ta derinlerde bir ses 'Burdayım.' diyor cılız bir şekilde: Burdayım... Bu ses, bazen güç veriyor acıların buğusunda, bazen ona ulaşamamanın verdiği acıyla katlıyor sızımı bir bir. Bir filiz verse umut, en karanlık dehlizde. Nasıl büyütülür kigüneşsiz, havasız, susuz. Oysa ne güzel görünürdü yenice hâli ve -güneşi görse- ona uzattığı boynu, ne güzel görünürdü, rengarenk bir uçurtma gibi... Ne çare ki çorak topraklar sızlıyor. Toprağın üzeri örtülmüş kaldırım taşlarıyla...'Görme, sadece başın önde yaşa. Sorma hayatın nedenlerini kendine...' demiş. Sorgular, umuda gebe; sorular, tırmıklanan toprağa canken sorma. Oysa kaldırıverse bir silkinişte bu taşı, atıverse omuzlardan taşıdığı yükü, görecek ki güneşin başka renkleri de var. Gökkuşağının pırıltısıyla parlayacak gözleri, bayram edecek toprak, çıldıracak dehlizler. 'Yumruğunu aç.' diyor bir ses içinden, 'Aç yumruğunu.'... 'Sıva kollarını da al çapayı eline.Önce kendini bul şu çılgınlığın içinde, sonra beni... Bil ki hep içinde tane tane korudum ben varlığımı, sadece arınsın ruhun diye bekledim. Hadi, merhaba de bana ve hayata. Adım: Umut.'
29.11.2007 08.00

Serap ÖZALTUN
-----------------------------------
Kendimce Söyleşim 9/ Eşime


Eşime Yüreğimdeki bin çığlığı duyan sen... Nerdesin? Neden yanımda yoksun! Sana o kadar ihtiyacım var ki... Oysa, bilmiyorsun içimdeki fırtınayı. Bu dünyayı bana bırakıp gidemezsin. Bak, hayat ne güzel... Hadi aç gözlerini. Bak bana, Gör gözlerimde bıraktığın hüznü. Omuzlarıma bu büyük yükü bırakmaya hakkın yok. Aşağıda ağlayan yavrular, bizim yavrularımız. Senin gözlerinde gördüğüm o paniği hatırlıyorum düşündükçe Ve seni istiyorum yuvamızın başında. Her ne yaşamışsak, Ne kadar kırmışsak birbirimizi, Ne kadar sevmişsek unuttum hepsini. Buraya geldiğimiz gibi Dört kişi çıkmak istiyorum buradan. Oysa... Bilinmez bir duraktasın sen. Doktorun metalik ve umuttan uzak sözlerini hatırlamak istemiyorum, Ben, yanına gelmek istiyorum... Bırakmıyorlar! Ne senin yanına girebiliyorum Ne yavruların yanına gidebiliyorum. Karanlık hastane koridorlarında kimsesizliği yaşıyorum... Yalnızım, Yapayalnız.... Ne olacak şimdi, bile diyemiyorum. Kuş olup içeri girmek Ve sana takılan aletlerdeki nabız atışını görmek istiyorum. Lütfen, bunu bize yapma, Gitme! Bak, sabah yeni bir gün başlayacak. Güneş, hepimizin üstüne doğsun. Kolay değil sensiz hayat, canlara. Dayan! Dayan ki umudun varlığına inanalım. Seni bekliyoruz, dön artık.
6.11.2004

Serap ÖZALTUN
----------------------------------

Kendimce Söyleşim -10 / Sonsuzluk


Ufka bakıyorum… hep: gözlerin. Yolum hep sana akar. Kulağımda sevda sözlerin, Dudaklarım mühürlü. Etme yar, Bu, sevda değil… Beden değiştirmesi ruhun. Ruhun, ruhumdur ey yar. Okşadığın saçım ve o elin, Bir avuç toprak ola… O toprak, üstüme yorgan ola. Biz, bir avuç topraktayız yar… Toprağa salınca saçlarımı, Gidince biz Ne olacak o okşadığın el? “N’olcak o saçlar, o eller” deme Ondandır toprağı sevişim. Tükendim Dönüşler için gelişlerden, Gerçek olmaz yeminlerden, Duyulmayan seslerden, Akmayan gözyaşından Bir iz ver. İnandır bana hayatı. Gerçek miyiz, Düş müyüz? Yüreğime giren burguyu, Beynimi saran örümceği Görmüyor, duymuyor kimse! .. Uyumak…hep uyumak Ve gözümü açtığımda “sen” olmak Ne güzel olurdu…. Tükendim ama, Anla artık, Tükendim… Tüketti bu sevda beni, Al götür bizi toprağın bağrına Verelim sırtımızı Yaradana, Ağlasın sevinçten ruhlarımız Sarılsınlar mezar taşımıza.
1.2.2008

Serap ÖZALTUN
------------------------
Kendimce Söyleşim -11 / Kendime Dair


Hatırlasam anlatacağım Yıl bilmem kaçtı diye… Yıllar, belki de asırlar geçti oysa. Avcuma alıp hayatımın uçurtmasını, Bıraktım gökyüzüne... Gidiş o gidiş… Günler, aylar ve yıllar boyunca Yılan oldum süründüm; Ne tilki olmayı, Ne arslan olmayı Bilmem ki neden, hiç istemedim. Kimseye çelme takmadım, Düşenin elinden tuttum, Aç gördüysem lokmamı bölüştüm, Birim iki olunca üleştim... Akrep olmadım dostuma, Ejderha olmadım kuzuya, Yunus olmak istedim, Sarmak için insanlığı... Akgüvercin olmak istedim Özgürlük adına... Ne çok düşe yelken açtım, Kırıktı dalım kolum. Çeşme başında kaldım. Aldım elime kovamı, Doldururken cismimi gördüm suda. Suladım şiirler söyleyip gülleri de Tercüman olsunlar istedim duygularıma. Dönüp yitti dediğim yıllara Çocukluğumu, gençliğimi, Sevincimi,gözyaşımı Aradım - bulmam sanarak- gizlice... Gözü gözüme, Yüzü yüzüme, Teni tenime, Yazgısı yazgıma benzer Bir kahve gözlü gördüm... Sordum ona “Hayat ne ki? Unuttum ben adımı da kendimi de…” diye Güldü anlamlıca bana Koyup elini omzuma, Sessizliği yırtan bir fısıltıyla: 'Hayat, Yaşayamadıklarımızdaki özlemlerle Yaşanmışlıklar arasında Tek bir noktacıkla da olsa Anılmakta saklıdır.' dedi. 15.07.2008 03:17

Serap ÖZALTUN
-----------------------------
Kendimce Söyleşim 12- Ölüm

12 SAAT SONRA ÖLECEĞİNİZİ BİLSEYDİNİZ NELER YAPARDINIZ?

Bir can dostum var, 'Şu ruh kurtulamadı ki bir türlü bedeninden.' der de yaşadığı her gün için ağlar, gitmek diler her gün ve ben ona hep 'Madem ki burdayız, bir anlamı olmalı yaşamamızın.' derim. O geldi aklıma şimdi başlıktaki soruyu düşünürken. Ölüm her an eşikteyken ve biz hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarken gelen bu soru düşündürdü. Ne yapardım, sorusu... Aslında bu, bir çocuğun elinden balonunun uçtuğunda ya da elindeki dondurma yere düştüğündeki duygulara benziyor. Yapacak bir şey yoksa ve sınırlı bir zaman dilimi kalmışsa... Zor, çok zor bunu yaşamak, hele ki akıllı sözlerle bunu ifade etmek, akıl yerinde kalırsa sanırım en canlarımla doya doya bir olmak isterdim. Yaşam boyu yüce yaradanıma mahcup olmamak için dikkat ederek attığım adımlar içinde gene de -bilerek ya da bilmeyerek- elbette ki yanlışlar yaptım.Yüreğimle ve bedenimle bunu telafiye çalışırdım. 'Ben zaten gideceğimi söylemiştim, yolcuyduk...biliyordunuz.' der ve gidişimin geride bıraktığım sevenlerimi ağıda sürüklemesini değil, düşündürmesini, bir an için de olsa düşündürmesini 'dünyanın cennetinin ak pak bir yürekte olduğunu anlatabilmeyi' isterdim.Bunu diyecek vaktim kalmasını isterdim. Elbette ki o 12 saati doldurmayı beklerken duyacağımız salâlar, 'ecel'in vakitsizliğindeki derin anlamı yaşatır bize ve mutlaka şunu deriz: Her ölüm erkendir, keşke...
18.2.2007

Serap ÖZALTUN


-SERAP HOCA-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder